Amelie Filminden Sahnelerle Paris Sokakları
“İnsan zamanı durdurmak istediği yere aittir,” der Audrey Tautou’nun hayat verdiği Amélie Poulain. 2001 yılında vizyona giren Jean-Pierre Jeunet‘nin yönettiği, başrollerini Audrey Tautou ve Mathieu Kassovitz‘in paylaştığı Le Fabuleux Destin d’Amelie Poulin veya herkesçe bilinen adıyla Amelie, basit bir aşk hikayesinden etkileyici bir masal yaratarak birçoğumuzun vazgeçilmez filmleri listesine adını yazdırdı. İzleyenlere Paris’in güzelliğinin sadece Eyfel Kulesi ve Champs Elysees’den ibaret olmadığını gösteren film, insanları Paris sokaklarına aşık etmeyi başardı.
O halde ait olmak istediğimiz Amelie’nin Paris’inde, filmin soundtrack albümündeki Yann Tiersen’in eşsiz müziklerini arka plana alıp, Montmartre’de Rue Lepic caddesinden yürüyerek yolculuğumuza başlayabiliriz.
Domuzcuklu Abajurun Işığında
Amelie’nin her sabah çalıştığı işe gitmek için kullandığı Rue Lepic caddesi marketi, kasabı ve dükkanları ile sıcacık karşılayacak bizi. Caddenin Rue Cauchiass köşesinde ise filmde birbirinden ilginç karakterleri barındıran Amelie’nin çalıştığı Café-brasserie Café des Deux Moulins’i bulacağız. İçerisinde domuzcuklu abajur da dahil filme ait birçok objeyi hala barındıran bu cafeye uğrayıp, enfes crème brulee’lerinden sipariş edebiliriz. Tabii ki çay kaşığımızla tepesini kırmayı ihmal etmiyoruz.
Daha sonra Ile de la Cité‘ye geçerek erken dönem gotik mimarisinin eşsiz örneklerinden olan ve Amelie’nin her yıl ziyaret edip bir mum yaktığı Notre-Dame de Paris Katedraline uğruyoruz. Katedralin çatısına çıkıp enfes Paris manzarasının tadını çıkarmayı da unutmuyoruz.
Dert Ortağım, Balıklarım
Oradan Saint Martin kanalına doğru uzanarak keyifli yolculuğumuza devam ediyoruz. 1825 yılında şehre içme suyu sağlamak için açılmış olan, 4,5 km uzunluğundaki kanalın etrafındaki kafelerin birinde oturarak kahvemizi yudumlayarak, birbirinden renkli dükkanları ve insanları izliyoruz. Fırsatını bulursanız Amelie’nin yaptığı gibi taş sektirmeyi deneyebilirsiniz. Onun gibi balıklarla dertleşmek isterseniz dikkat edin, meraklı gözler ne yaptığınızı anlamayabilirler.
1912 yılında açılan ve Amelie’nin evinin bulunduğu Rue de Trois Freres’e oldukça yakın olan Lamarck-Caulaincourt metro istasyonu ve çevresi filmdeki birçok sahneye ev sahipliği yapıyor. İstasyon yakınlarında yürüyebilir, Montmarte Müzesini, Aziz Vincent Mezarlığını ve bu bölgede saklı kalmış diğer güzellikleri keşfedip, Amelie’nin Paris’ine bir kez daha hayran kalabilirsiniz. Ayrıca buraya gelmişken, yakınlarda bulunan The Maison Collignon manavına uğramayı da ihmal etmiyoruz. Taze meyvelerden satın alırken, belki bazı dedikodulara da kulak misafiri olabiliriz.
Bir Fotoğraf Çektirebilir miyiz?
Paris’te geçirdiğiniz bir akşam Dominique Bordotou‘nun sokağına misafir olmak isterseniz La Verre A Pied’e uğramadan geçmemelisiniz. Rue Mouffetard caddesinde bulunan ve filmde Amelie’nin konyak içtiği bu barda oturup bir şeyler içebilir, eğer şanslı gününüzdeyseniz canlı müziğe denk gelerek eğlenceli bir gece geçirebilirsiniz.
Bois de Vincennes’de bulunan The Foire du Trône lunaparkına ve Gare de l’Est tren istasyonlarına uğrayarak fotoğraf kulübelerinde fotoğrafınızı çekmek isteyebilirsiniz. Belki sizden önce gelenler beğenmedikleri fotoğraflarını orada bırakmış ve size yeni bir hobinin kapılarını açık bırakmış olabilir.
Amelie’nin sürprizlerle dolu Paris’i, keşfettikçe aşık olacağınız, aşık olunca yeniden keşfetmek isteyeceğiniz büyülü güzellikler sunuyor. tatildeyiz.net Tur’un Paris turlarından yerinizi şimdi ayırarak siz de bu masalın bir parçası olabilirsiniz.