Büyülü şehir: Paris
1. Etrafı keşfedin
Nehri takip ederek veya ara sokaklara girip çıkarak Paris’te saatlerce amaçsızca yürüyebilir; karşınıza çıkacak dükkan ve kitapçılara uğrayabilir; isterseniz “Gare du Nord” çevresindeki caddelerde ve bulvarlarda kaybolabilir (Endişelenmeyin, doğru güzergâhı bulmak için “metropolitan”, yani şehir metrosu en büyük yardımcınız olacak!); ünlü pastaneleri, barları ve kafeleri keşfedebilir; yeterince yorulunca da dinlenmek ve tazelenmek için bir mekana oturup kendinize kahve ısmarlayabilirsiniz. Keşif turuna çıkarken şemsiyenizi yanınızda bulundurmayı ihmal etmeyin, bu şehirde yağmur bir anda bastırabilir (ve yine bir anda durabilir).
2. Ürpermeye hazırlanın
Gün batımına kadar Eiffel Kulesi ve Champs-Élysées’ten ayrılın ve ünlü “Cimetiere du Pere Lachaise”yi ziyaret edin. Paris’in en büyük mezarlığı olan Pere Lachaise’de Moliere, La Fontaine, Jim Morrison ve Oscar Wilde gibi önemli isimlerin mezarlarının yanı sıra çeşitli mozole ve mezar yapılarını da görebilir, oldukça ilginç fotoğraflar çekme şansını yakalayabilirsiniz. Mezarlık hafta içi saat 8.30-12.30 ve 14.00-17.00 saatleri arasında ziyaret edilebiliyor, hafta sonları kapalı.
3. Yerel lezzetleri tadın
Konuyla ilgili bloglara göz gezdirerek bulunduğunuz yere uzak olmayan restoranları saptayabilirsiniz. Mesela Bastille çevresinde leziz yemekler sunan küçük ve şık mekanlar var; herhangi birine girerseniz, pişman olmayacaksınız! Bouillabaisse, ratatouille ya da escargot denemenizi önerebileceğim geleneksel lezzetlerden. Fransa’nın peyniriyle meşhur olduğunu da hatırlatayım. Fransız şarabıeşliğinde, sayısız çeşitteki Fransız peynirlerinin -benim favorim Comté– tadını çıkarabilirsiniz.
4. Hislenin
Bastille durağından sonra oldukça görkemli bir kilise olan “Notre Dame de Paris”i ziyaret edebilirsiniz. Katedralden içeriye adımınızı attığınızda sizi karşılayacak gospel (ilahi müzikler), kendinizi görkemli bir dönem filmindeymişsiniz gibi hissettirebilir. Sonrasında eşsiz bir manzara seyretmek ve huzurla dolmak isterseniz Seine Nehri üzerinde bulunan köprülerden birinde mola vermeniz yeterli olacaktır. Notre Dame yakınlarındaki “Pont des Arts”e uğramayı unutmayın. Köprüye takacağınız bir asma kilit kalbinizin zincirlerinden kurtulmasına neden olabilir.
5. Montmartre’ı yaşayın
Montmartre’de mutlaka görmeniz gereken muhteşem yapılar bulunuyor. Eşsiz “Sacre Coueur” Bazilikası bunlardan bir tanesi. Bazilikanın çimlerine uzanabilir, banklarda oturarak dinlenebilir ya da kentin havasının ve büyüleyici manzarasının keyfini çıkarabilirsiniz. Bölgedeki dükkânların vitrinlerine göz atabilir, sevdiklerinize hediyeler alabilir, hatta dilerseniz atlıkarıncaya bile binebilirsiniz. Dünyaca ünlü Moulin Rouge kabaresini de mutlaka izlemenizi tavsiye ederim (Giriş ücretinin biraz pahalı olduğunu belirteyim). Montmartre’den ayrılmadan önce sokaklardaki amatör müzisyenleri dinlemeyi, “boulangeries” yani pastanelerde kruvasan yemeyi atlamayın. Kruvasanlar en az Türk Hava Yolları’nda servis edilenler kadar lezzetli!
Seyahatinizden önce kendinizi Paris’e hazırlamak için Fransızca şarkı/kitap listesi oluşturabilir, Paris’te geçen birkaç filmi seyredebilirsiniz. Yirmi iki ünlü yönetmenden Paris güzellemeleri olarak nitelendirilebilecek “Paris, Je T’aime” (Paris, Seni Seviyorum), Fransız restoranında çalışan Remy ismindeki gurme bir farenin kahramanı olduğu animasyon filmi “Ratatouille” (Ratatuy) ve efsanevi yönetmen Woody Allen tarafından çekilen “Midnight in Paris” (Paris’te Gece Yarısı) şehri ziyaret etmeden önce izleyebileceğiniz en iyi filmlerden.