Dünyayı 20 gün unutmak: Venedik Karnavalı
Venedik deyince birçok kişinin aklına gelen ilk olarak kanallar ve karnaval geliyor. Rönesans döneminde başladığı düşünülen Venedik Karnavalı, her yıl şubat ayında düzenleniyor ve yaklaşık 20 gün sürüyor (Bu yılki karnaval 15 Şubat’ta başladı ve Mart’ın ilk haftasına kadar devam etti). Karnaval boyunca Venedik sokakları maskeli ve/ya kostümlü insanlarla dolup taşıyor. Kostüm tasarımları ve balo gibi etkinlikler o yılın teması dikkate alınarak hazırlanıyor.
Daha önce seyahat etme şansı bulduğum bu güzel şehre, bu sefer de özellikle karnavala katılıp o curcunayı fotoğraflamak için gidiyorum. İnsan Venedik’e her gidişinde hayran olacak yeni bir şey mutlaka buluyor.
Venedik’e indiğimizde Venedik İstasyon Satış Şefi olan kardeşim bizi karşılıyor. Havaalanına 10-15 km mesafede bulunan Mestre’deki evlerine gidip eşyalarımızı bırakıyor ve hiç vakit kaybetmeden kendimizi sokağa atıyoruz.
Kardeşim geçen sene de karnavala katılma fırsatı bulduğundan, Venedik’e gitmek üzere bindiğimiz otobüste bize yaşadıklarını ve nasıl bir renk cümbüşünün bizi beklediğini anlatıyor. İyice sabırsızlanıyoruz. Şehir merkezine otobüsle giden her yolcu gibi Roma Meydanı’nda iniyor ve Grand Canal (Büyük Kanal) üzerine eklenmiş son köprü olan modern mimarili Anayasa Köprüsü’nden geçerek ilerliyoruz. Bu köprü, Grand Canal’ı en güzel görüntüleyebileceğiniz yerlerden biri. Hele bir de akşam güneşini yakalamışsanız çekeceğiniz fotoğraf yağlı boya tadında olacaktır.
İstikametimiz San Marco Meydanı. Venedik’in yolları labirent gibi olduğundan, burada yaşıyor bile olsanız kaybolmanız çok mümkün. Bunu bilen Venedikliler, neredeyse her sokak başına, San Marco Meydanı’na hangi yoldan çıkacağınızı gösteren tabelalar koymuşlar. Bu tabelalardan o kadar çok var ki, çeşitli hediyelik eşyalara espiri malzemesi olmuş.
Yürümeye henüz başlamışken Santa Lucia Tren İstasyonu’nun önündeki meydanda, kalabalık bir grup dikkatimizi çekiyor. Fark ediyoruz ki; karnaval için yüzünü boyatmak isteyenler, uygun fiyata hünerlerini sergileyen gençlerin önünde kuyruk oluşturmuş. Karnavala kıyısından da olsa dahil olma fırsatını tabii ki kaçırmıyorum ve hemen sıraya giriyorum. Yaptıracağınız modeli sanatçının yaratıcılığına bırakabileceğiniz gibi katalogdan seçmek de mümkün. Sıra bana geldiğinde sanatçı hünerini gösteriyor ve 5 dakika gibi kısa bir sürede güzel bir model yapıyor. Şimdi rengarenk kalabalığın arasına karışabilirim.
Dar sokaklardan geçerek yolumuza devam ediyoruz. Etraf her renk ve tasarımda, kostümlü insanlarla dolu. Bizimle beraber yürüyeni de var, bir kenarda canlı heykel gibi duranı da… Elimde fotoğraf makinesi, nereyi çekeceğimi şaşırmış vaziyette yürüyorum. Bana göre etraf oldukça şenlikli ama kardeşim geçen seneki karnavalla kıyaslama fırsatına sahip olduğu için, mevcut kalabalığın oldukça sönük olduğunu söylüyor. Biraz keyfim kaçsa da çok önemsemiyorum. Önümüzde küçük bir kız çocuğu, elindeki konfetileri yerlere atarak yürüyor ve sanki bize özel renkli bir yol yapıyor. Etrafta uçuşan konfetileri izlerken kulağımıza çok tanıdık bir müzik geliyor. İlerde bir kuklacı, bedeni çello olan bir kuklayı, Erik Satie’nin ünlü Gnossienne’i eşliğinde oynatıyor. İzlerken gerçekten mest oluyoruz.
San Marco Meydanı’na yaklaştıkça kostümlü ve maskeli kalabalık sanki biraz daha artıyor. Şansımıza hava da çok güzel olmasına rağmen kardeşimin bahsettiği kalabalıktan bu sene maalesef ki eser yok. Karnavalın 2. günü olmasından kaynaklandığını düşünüyorum ki kardeşim geçen yıl da karnavalın ilk günlerinde geldiğini ve çok yağmurlu bir hava olmasına rağmen kalabalıktan neredeyse yürünmez bir halde olduğunu söylüyor. Bu sakinliğe anlam veremesek de, en azından rahat yürüyebiliyoruz diye kendimizi avutup yolumuza devam ediyoruz.
Aslında çok hastayım, zor yürüyorum ama karnavalın neşesi bana enerji verip beni motive ediyor. Kısa bir kahve molasının ardından yolumuza devam ediyoruz. Gördüğümüz en enteresan kostümlü grup Karayip Korsanları kılığına girmiş olanlar; meydana kadar neredeyse beraber yürüyoruz.
Artık San Marco Meydanı’ndayız. Beklenen kalabalık ne yazık ki hala yok. Karnavalın son gününde kostüm yarışmasının yapılacağı sahne bile yeni kuruluyor. Ama yine de etrafta kostümleriyle salınan çiftler var. Birkaç poz fotoğraf çektikten sonra karnımızın gurultusuna karşı gelemeyip bir şeyler yemeye karar veriyoruz.
Meydanın arka tarafındaki irili ufaklı restoranlardan birini seçip oturuyoruz. Fiyatlar açıkçası biraz turist tarifesi. Onun için oturmadan menüye bakmakta fayda var. Biraz dinlenip karnımızı doyurduktan sonra fotoğraf çekmeye çıkıyoruz. Etraf çok kalabalık olmasa da çok enteresan kostümlü grupları fotoğraflama şansı yakalıyoruz. Pilimiz bitene kadar bu cümbüşü izledikten sonra Venedik kanallarında ulaşım için kullanılan vaporettolara binerek Piazza Roma’ya geri dönüyoruz.
Ertesi sabah erkenden San Marco’ya gidiyoruz ama hava biraz daha kapalı ve kalabalık biraz daha azalmış gibi. Biz de fırsatı değerlendirelim diyoruz ve normalde saatlerce kuyrukta beklemeden giremeyeceğiniz San Marco Katedrali’ne hiç beklemeden giriyoruz. Dan Brown’un Cehennem adlı kitabını okuyanlar, içeriye eminim başka bir gözle bakacaklar. Bu görkemli binayı gezdikten sonra evden eşyalarımızı alıp havaalanına giderek bu masal şehrinden ayrılıyoruz.