Hindistan’da Kadın Olmak: Madalyonun Öteki Yüzü
Hindistan ile ilgili en çok konuşulan şeylerden biridir Hindistan’da kadın olmak… 2 kadın gezgin olarak yıllardır sırt çantasıyla dünyayı geziyoruz. Gerek kadın, gerekse eş ve anne olarak… Bu yüzden tam da Hindistan’da kadın olmak ile ilgili bir yazı yazmak istedim. Bizi en çok etkileyen ülkelerin başında Hindistan geliyor çünkü. Hindistan’da Delhi‘den başlayarak Jaipur, Ajmer, Pushkar, Agra, Haridwar, Rishikesh, Mumbai, Kerala ve Goa‘yı adım adım halkla birlikte yerel tüm araçlara binerek gezdik. Ve bu egzotik ülkeyi bir kadın gözüyle gözlemledik.
Hindistan
1 milyar 200 milyon nüfusu olan ülkede yaklaşık 400 milyon kişi açlık sınırında yaşamakta. Milyonlarca erkek, kadın ve çocuk sokaklarda yaşamaktadır. Yerlerde yatan insanların çokluğundan, sefaletten, fakirlik bile diyemeyeceğimiz şekilde korkunç acı veren görüntülerden dolayı insan olmaktan, yediğiniz yemekten, içtiğiniz sudan, kıyafetlerinizden her şeyden kendinizden dahi utanıyorsunuz.
Hayatımızda hiç yollarda, sokaklarda her yere büyük abdestlerini yapan yüzlerce insan görmemiştik. Sokaklarda sabunlanarak yıkanan erkekler, kısaca en temel ihtiyaçlarını sokaklarda gideren yığınları gördükçe kendinizi Orta Çağ’da ya da bir film platosunun içinde zannediyorsunuz.
Bazen boğazımızda düğümlenen hıçkırıklar, bazen tutamadığımız gözyaşlarımız, bazen bir çocuğun, bir kadının gülümsemesi, destek olduğumuz insanların halleri bizi devamlı değişik duygu durumlarına götürdü.
Hindistan’da Kadın Olmak
Hindistan’ın Agra şehrinde bulunan ve tüm dünyaca bilindiği üzere geçmişte Hükümdar Şah Cihan‘ın eşi Mümtaz Mahal‘e olan dillere destan aşkını ölümsüzleştirmek için yapılmış dünyadaki en büyük ve en güzel aşk abidesi Taj Mahal‘dir. Her yıl milyonlarca kişi tarafından ziyaret edilmektedir.
Taj Mahal’i gezerken geçmişte kadına duyulan aşk için yapılan abide ve günümüzdeki kadınların yaşadıklarının tezatlarla dolu olduğunu görüyoruz. 8 Mart Dünya Kadınlar Gününde kadın olarak Hindistan’ı iç açıcı bir şekilde yazabilmek maalesef imkansız. Ülkede erkek egemen ve ataerkil bir toplum yapısı nedeniyle kadınlara yoğun baskılar hakimdir. Evliliğe de boşanmaya da aileler karar vermektedir. Evlilik sırasında tüm harcamalar kız tarafından yapılmakta, erkek tarafı ise “oğlumuzu alıyorlar, daha ne olsun” şeklinde hiçbir masrafa katılmamaktadırlar.
Gezdiğimiz yerlerde vücudunun bazı bölümleri ile özellikle yüzlerinin tamamı yanmış kavrulmuş kadınlar gördük. Soruşturduğumuzda ise genellikle çeyizleri beğenilmediği, ev işlerini yapamamaları ve kocalarına itaat etmedikleri gibi nedenlerden kocaları tarafından gaz yağıyla yakıldıklarını öğrendik. Ölüm halinde dul kaldıklarında erkekler evlenebilmekte, kadınlar ise erkeklerle yan yana gelmeden, insan bile sayılmadan yaşamlarını sürdürmektedirler.
Aile içi şiddet ve tecavüzün oldukça yaygın olduğu bu ülkede şiddet üst gelir ya da alt gelir grubu gibi sınıf farkı gözetmemektedir. Geleneksel aile yapısı nedeniyle kadınlar bu durumları sessizce kabullenmekteler.
Dünya tecavüz başkenti olarak anılan ülkede her 18 saatte bir kadın ya da çocuk tecavüze uğramaktadır. Otobüslerde, okullarda, ev yolunda, ulu orta yerlerde tecavüz gerçekleşmektedir. Komşularının 10-15 aylık bebeklere tecavüzleri ve sonrasında bu bebeklerin sokaklara acımasızca terk edilme hikayeleri, bir köyde ailesinin istemediği birini seven bir kızın köy muhtarının kararıyla köydeki tüm erkeklerin tecavüz etmesi, erkeklerin eşlerine tecavüz edenlere yardımcı olması gibi maalesef milyonlarca örnek bulunmaktadır.
Birleşmiş Milletlerin yaptığı araştırmalarda kayıp kadın sayısı 62 milyon olarak açıklanmakta, son 20 yıl içinde de 10 milyon kız çocuğu doğmadan kürtajla sonlandırılmış olup, her yıl binlerce kadın da ilkel yöntemlerden dolayı hayatını kaybetmiştir. Yoksul kesimlerde ise kürtajın pahalı bir yöntem olması nedeniyle kız çocukları doğar doğmaz kuma gömülmekte ya da süt kovalarında boğdurulmaktalar.
Maalesef geçmişte büyük aşkın dillere destan yaşandığı bu ülkede günümüzde kadınlar ve çocuklar sessiz çığlıklarını içine gömerek, her alanda çalışarak ekonomilerine katkıda bulunmaya devam ediyorlar, yaptığımız sohbetlerde bakışları içimizi acıtsa da gülümsüyorlar ve gerek inançları, gerekse geleneksel toplum yapıları gereği isyan etmeden yaşamlarını sürdürüyorlar.
Diliyoruz ki Hindistan ve kadına şiddetin hakim olduğu tüm ülkelerde kadınların geleceği daha aydınlık olur ve Dünya Kadınlar Gününde sosyal ve hukuki haklarına sahip güçlü kadınlar ve çocuklarına örnek anneler olarak direnerek mutlu yaşamlar sürdürerek, mutlu bireyler yetiştirirler.
Her şeye rağmen çalışan, üreten ve gülümseyen Hintli kadınlarla çektiğimiz bazı fotoğrafları paylaşsak da, inanılmaz görüntülerle karşılaştık, ancak gerek onurlarını kırmamak, gerekse insanlık adına görüntü almamaya özen gösterdik.
Kıyıyı kaybetmeye cesaret edemeyen yeni okyanuslar keşfedemez.
Sevgilerimizle,