Tropik cennete yolculuk: Maldivler
Maldivler; Sri Lanka’nın güneybatısında Hint Okyanusu’nda bulunan ve toplam 1192 adadan oluşan Asya’nın toprak ve nüfus açısından en küçük devleti. Adaların sadece 200’ünde yerleşim var ve bunların yarısından çoğu turistik amaçlı kullanılmakta. Ülkenin en kalabalık şehri, 100 bini aşkın kişinin yaşadığı başkent Male.
Maldivler aynı zamanda dünyanın en düşük rakımlı ülkesi (1,5m). Ülkenin başlıca problemi, küresel ısınmaya bağlı olarak yükselen deniz seviyesinden dolayı batıyor oluşu. Önümüzdeki 150 yıl içinde tamamen batması öngörülen ülkenin vatandaşlarına Avustralya sığınma hakkı tanımış. Maldivler Başbakanı da bir yandan Hindistan, Sri Lanka ve Avustralya’da toprak alma çalışmalarına girmişken, diğer yandan da küresel ısınma ve sera gazlarına karşı savaş açmış durumda.
Ülke turizm ve balıkçılık endüstrileri sayesinde ayakta duruyor. Adaların yapıtaşı mercan olduğu için toprak çok tuzlu ve verimsiz. Bazı tropik bitkilerin haricinde ülkede sadece Hindistan cevizi yetişiyor. Bu yüzden de yerel halk oldukça fakir. Gıda, içme suyu, yakıt ve daha birçok şey ithal. Elektrik bile ithal yakıtın yakılması ile jeneratörler sayesinde üretiliyor. Dolayısıyla biraz düşününce buranın sahte bir cennet olduğu fikrine kapılıyorsunuz.

Ülkenin resmi dili Dhvehi. Bu dil Maldivler dışında Hindistan’ın açıklarındaki Minicoy adasında da konuşuluyor. Yazımı Arapça ve Hintçe dillerini andırıyor. Telaffuzlar da aynı karışımı çağrıştırıyor.
Maldivlilerin dini ise İslam. Kökenleri Sri Lanka’ya dayanan halk eskiden Budist iken, 12. yüzyılda Arap denizcilerle haşır neşir olmalarının ardından Müslüman olmuş ve 8 asır boyunca İslami Sultanlık ile yönetilmiş. Yerel halkın yaşadığı adalarda içki satışı yasak.
Tropik cennete yolculuk
Dünyadaki tropik cennetler denilince akla ilk gelen yerlerden olan Maldivler’e, 2009 senesinin Aralık ayında, Doha üzerinden aktarmalı olarak gittik. Artık Türk Hava Yolları’nın başkent Malé’ye her gün direkt seferleri var. Uçuş yaklaşık 8 saat sürüyor. İbrahim Nasir Uluslararası Havaalanı, Male’nin karşısındaki Hulhule Adası’nda bulunuyor.
İniş sırasında teker yere değene kadar herhangi bir kara parçası görmeden suya doğru alçalmamız ilginçti. Uçaktan inince uzaktan kalabalık yerleşimi görülen Male’ye hiç uğramadan, bizi kalacağımız adaya götürecek deniz uçağına binmek üzere minibüsle havaalanının diğer tarafındaki deniz pistine doğru yola koyulduk. Kısa bir yolculuktan sonra Maldivian Air Taxi’ye ulaştık. Bu şirket deniz uçakları ile taşımacılık yapan iki şirketten biri. Aynı bir havayolu gibi belirli adalara tarifeli uçuşlar yapıyorlar.

Burada bekleme salonunda geçen bir yarım saatin ardından deniz uçağına bindik. İlk defa böyle bir tecrübe yaşayacağımız için hevesliydik. Pilotlarımız yeşil şortları, beyaz gömlekleri ve terlikleriyle bizi karşıladılar. Uçağa yerleştikten sonra da tek kişi olan kabin görevlisi bize esprilerle süslediği bir anons yaptı. Normalde havayollarında insana sıkıcı gelen bu uygulamalar burada sempatik geldi. Yaklaşık 2000m (6500 fit) yükseklikte yaptığımız uçuş boyunca manzara mükemmeldi. Bizim adaya inmeden yakındaki başka bir adada bazı yolcuları indirip tekrar kalktık. Yaklaşık 45dk süren keyifli bir yolculuğun ardından sonunda tatilimizi geçireceğimiz Medhufusi Island Resort’a ulaştık.
Biz adada denizin üzerindeki villalar yerine kumsal villasında kalmayı tercih ettik. Denize 10m mesafede olan tek katlı villamız Hindistan cevizi ağaçlarının altındaydı ve önünde -tatilimiz boyunca tadını çıkaracağımız- küçük bir terası vardı. Denizin içine kurulmuş, kazık üzerinde duran su villalarında ise genelde balayı çiftleri kalıyormuş. Su villalarına tekne ile ulaşılıyor, terasları okyanusa bakıyor ve önlerindeki merdivenlerden denize inilebiliyor. Bu villalara giderken iskeleden gördüğümüz küçük köpekbalıkları merdivenden denize girmekle ilgili bizde soru işaretleri oluşturdu.
Küçük cennet adamız 45 dakikada tam bir tur atabildiğimiz büyüklükteydi. İki günde bir değişik bir yere düzenlenen şnorkel turları sayesinde hep aynı mekanda denize girmekten kurtulduk. İsteyenler için haftalık dalış kursları da vardı. Deniz yaşamının bu kadar renkli ve çeşitli olduğu bir yerde şnorkelle veya tüple dalış yapmak olmazsa olmaz bir aktivite. Su altında gördüklerinizi belgeleyebilmek için dalış merkezinden günlük 25 US$’a su altı kamerası kiralayabilirsiniz. Bu ücrete çekilenlerin CD’ye basılması da dahil.

Dalış için tekne ile açıldığımız bir gün yandaki adanın önünden geçtik. Adayı görmeden önce rüzgarın çok olduğu bir esnada uzaklardan bir ezan sesi duymuştum da, cami olduğuna yormamıştım, meğer doğruymuş. Adanın yanından geçerken bizim adanın elektriğini sağlamak üzere sürekli çalışan bir jeneratör olduğunu da gördük. Muhtemelen su altından bir hat çekilmişti. Bunu düşününce Maldivler’in aslında birçok şeyden mahrum olduğunu hissettik.
15-20 dakikalık bir yolculukla bizim bulunduğumuz atolün resif dışındaki yerine ulaştık. Denize atlamadan teknede yer alan balık listesine şöyle bir göz attım. İsimlerini hatırlayamayacak olsam da en azından tiplerini aklımda tutmaya çalışacaktım. Durduğumuz bölge derin sulardan yüzeye doğru çıkıntı yapmış bir mercan kayalığı grubunun üzeriydi. Ortada derinlik 2m civarındayken, kenarlarda uçsuz bucaksızdı. Bir süre sonra gerçekten de listedeki balıklardan bazılarını görmeye başladım. Ancak fotoğraflarını çekmek pek de kolay olmadı. Tam yaklaşıp çekecekken sıvışıyorlardı. Dolayısıyla bu iş bir mücadele halini aldı ama en sonunda birçoğunu çekmeyi başardım.
Su altında bizim gördüğümüz görüntü fotoğraflardakinden çok daha renkliydi. Bunun sebebi yüzeyden uzaklaştıkça su altında renklerin azalması ve soluklaşması. Gözümüz biraz bunun üstesinden gelse de makinalar flaş olmadan pek beceremiyor. Balıklar dışında kayalıkların üzerinde çok ilginç deniz canlıları da vardı. Deniz yıldızları, kenarları renkli midyeler, ne olduğunu tam anlamadığım beyin şeklinde yuvarlak şeyler pek güzeldi. İki saate yakın kaldıktan sonra adaya döndük.

Başka bir gün adanın iç kısımlarında dolaştık. Ağaçlık olsa da yerde bembeyaz kumumsu bir tabaka vardı, aralardan da bir sürü çalımsı bitki çıkmıştı. Bazıları o kadar hoşuma gitti ki, ufak bir kök alıp pet şişede İstanbul’a getirmekten kendimi alamadım.
Sahilde ise gezinen kabuklu hayvanlarla sıkça karşılaştık. Bizimkilerden biraz farklı, bu tipler çok sevimliler. Yaklaştığınızda durup uzaklaşmanızı bekliyorlar. Arkalarında bıraktıkları izler bizim villaya kadar geliyordu.
Buraya kadar gelip de masaj keyfi yapmamak olmazdı. Bu yüzden kendimizi suyun üstündeki masaj merkezinde Balili kızlara teslim ettik. Biraz da ortamın havaya sokmasından olsa gerek, masaj pek güzel geldi. Daha önce camdan bakınca turkuaz denizi görebildiğim bir yerde masaj yaptırmadığım için olabilir.
Tatilimiz boyunca akşam saatlerimiz sakin geçti. Adada akşama doğru yapılabilecek en güzel şey manzarayı izlemekti. Sürekli şekil değiştiren bulutlar ufukta her güne eşsiz bir günbatımı hazırlıyorlardı. Hava iyice karardıktan sonra, açık büfe akşam yemeklerinde özellikle deniz mahsulleri ile mide sınırlarımızı zorladık. Geceleri ise pek bir hareket yoktu. Yemeğin ardından iskeledeki barda takılıp balıkları seyrediyorsunuz. Bir akşam yerel müzik ve dans gösterisi vardı. Zaten bütün gün deniz güneş derken akşam pestil gibi olunduğu için gece en güzel aktivite film arşivinden bir tane seçip odada izlemek.

Beş gün ve gecemizi bu tropikal cennette keyif içinde geçirdikten sonra artık geri dönüş zamanı gelmişti. Sabah gün ışırken gece adamızda konaklamış kaptanlarımızla beraber tekneye binerek açıktaki uçağımıza ulaştık. Uçağımız havalandıktan az sonra gelişte yaptığımız gibi yakın bir adadan başka yolcuları da alarak Male’ye devam ettik.
Okyanusa serpiştirilmiş gibi duran adaların gün doğumundaki manzarası ayrı bir güzeldi. Buralara bir daha gelir miyiz bilemediğimizden, manzarayı dönüş yolunda en ince ayrıntısına kadar seyrederek hafızamıza kazımaya çalıştık. Ara sıra ada bile sayılamayacak kum tepecikleri gördük. Sular yükselmeye devam ederse bütün adaların başına gelecek olan bu diye düşündük. Maldivliler bu konuda acaba neler hissediyorlardır diye aklımdan geçirmeden edemedim. Düşünsenize ülkeniz belki de 100 yıl sonra sular altında kalacak. Ne kadar empati kurmaya çalışsak da boş.
Uçağımız Male’ye doğru alçalmaya başlayınca havaalanı ve Male denizin ortasında gerçekdışı gibi göründü bize. Manzara karşısında bir kez daha büyülensek de aslında Maldivler artık bizim için o kadar da gerçekdışı değildi artık; sanki çok uzun zamandır buradaymış ve çok aşina olmuşuz gibi bir duyguyla evimize dönüyorduk. Zaten gezmenin en çok bu yanını seviyorum. Sizin için gidilen yer artık asla kağıt üzerindeki kadar uzak ve yabancı değildir.;
Özetle, mutlaka yapılmalı dediğimiz şeyler
- Merkeze uzak bir adada kalın.
- Deniz uçağına binin.
- Şnorkel ile dalın veya tüple dalış yapın.
- Zaten bol bol sunulan deniz mahsullerinden yiyin.
- Okyanusa karşı masaj yaptırın.
- Su altı kamerası kiralayın ya da yanınızda götürün.
- Biz yapamadık ama siz Male’de dolaşın.
Aklınızda bulunsun;
- Seyahat için en uygun dönem Kasım-Mart arası.
- Türk vatandaşlarının Maldivler’e giderken vize almaları gerekmiyor.
- Bir haftalık bir tatil burası için yeterli. Daha uzun kalırsanız sıkılabilirsiniz.